Yöneticiler, öğretmenler ve anne-babalar ekseninde PISA
Katılımcı tüm ülkelerin eğitim sistemlerini çok boyutlu değerlendirmelerine fırsat veren PISA, ülkelerin politika belirleyicilerine kendi öğrencilerinin bilgi ve beceri düzeyleri konusunda rehberlik eden ve projeye katılan diğer ülkelerdeki öğrencilerin bilgi ve beceri düzeylerinden onları haberdar eden uluslararası ölçekli bir proje olarak nitelenebilir. PISA uygulamalarında öğrencilerin matematik okuryazarlığı, fen okuryazarlığı ve okuma becerileri ölçülmekte; ilaveten özgüven, motivasyon, aileden görülen destek, okula karşı tutum, öğretmenden algılanan destek, okulda kendini güvende hissetme düzeyi gibi birçok duyuşsal özelliğe ilişkin veri toplanmakta. Projeyi ayrıcalıklı kılan husus, sorularının, öğrencilerin neyi bildiklerinin ötesinde öğrendikleri bilgi ve becerileri okul içi ve okul dışı günlük yaşamlarında ne düzeyde iyi uygulayabildiklerine odaklanması ve bu becerileri, 21. yüzyıl becerileri perspektifinde ele alması.
21. yüzyıl becerileri derken raporun dikkat çektiği hususlardan birine değinmekte fayda var. Dijital dünyada okuma, artık artan enformasyon arzı ve tüketiminin beraberinde getirdiği zorluklarla da mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Dijital ortamlarda denetimsiz ve bağlamından koparılmış enformasyonun yoğun dolaşımının önemli bir bilgi güvenliği sorunu olduğu günümüzce sıkça tekrarlanıyor. Bu noktada 21. yüzyıl becerileri kapsamında yalan haber ve dezenformasyonu deşifre edebilecek okuryazarlık becerilerinin gelişimine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulduğu da bu tekrardan payına düşeni alıyor. Raporda açıkça görüleceği üzere Covid-19 pandemisinin ortaya koyduğu kriz “gençleri giderek daha değişken, belirsiz ve muğlak bir dünyaya hazırlamak için özerk ve ileri okuma becerileri geliştirmenin aciliyetini ortaya koyuyor.” Çevrim içi mecraların pandemi döneminde, onlara yönelme isteğimizi kamçılayacak işlevsel olanaklar/fırsatlar (eğitim, çalışma, eğlenme, sosyalleşme gibi) sunması sebebiyle çok daha yoğun bir biçimde sahiplenilmesi, eleştirel medya okuryazarlığı becerisinin edinimini zorunlu kılıyor. Çünkü dijital dünyadaki riskler tam olarak da dijital ortamların sunduğu bu olanaklar/fırsatlar içerisinde gizli.
Yine konuya dönersek PISA uygulamasının her döneminde, bir alan ağırlıklı alan olarak seçilmekte ve o alana ilişkin daha detaylı analizler gerçekleştirilmekte. Örneğin PISA 2022 uygulamasında ağırlıklı alan matematik okuryazarlığı olarak belirlendi. PISA’da öğrenci başarılarını incelemek ve karşılaştırmak amacıyla en düşük düzey birin altı, en yüksek altıncı düzey olmak üzere toplam yedi yeterlik düzeyi bulunuyor. PISA uygulamalarının ardından hazırlanan ulusal ve uluslararası düzeydeki raporlarda ülkeler, her bir başarı düzeyinde sahip oldukları öğrenci sayılarına göre kendi mevcut durumlarını görebiliyorlar.
Peki ülkemizin 20 yıldır her bir uygulaması için zaman ve kaynak ayırdığı PISA’nın 2022 sonuçları bize ne söylemekte?
Bu sonuçlara göre eğitimin üç önemli ayağını oluşturan yöneticiler, öğretmenler ve veliler ortaya çıkan eksiklikleri gidermek için neler yapabilir?
PISA 2022’de öğrencilerimizin başarı sıralamasında yükseliş olduğu görülüyor. 81 ülke arasında ülkemiz, matematik okuryazarlığı alanında 39., fen okuryazarlığı alanında 34., okuma becerileri alanında ise 36. sırada yer alarak başarı gösterdi. Bu yükselişler sevindirici olmakla birlikte elde ettiğimiz puan ortalamaları, OECD ülkelerinin ortalama puanının altında yer alıyor.
21. yüzyılın dünyası, bilginin her alanda hızla değiştiği ve sürekli yeni öğrenmelere kapıların açıldığı; dünyanın kendisini durmadan güncelleyerek yeniden başlattığı bir forma evriliyor. Bu bakış açısıyla PISA, ülkeler için uluslararası değerlendirici kimliğine sahip bir hakem niteliğinde konumlanmakta. PISA’nın bilgiyi öğrenmenin ötesinde uygulayabilme becerisine odaklanması, ülkelere yol gösterici mesajlar veriyor. Örneğin; eğitim programlarının beceri temelli uygulamalar üzerine planlanması, öğrenmeyi destekleyen anlamlı bir faktör. Son dönemde ülkemizde Liselere Giriş Sınavının (LGS) beceri temelli sorulardan oluşması, PISA sonuçlarında yükselişin önemli bir nedeni olarak ele alınabilir. Ülkemizin sıralamasındaki artışı, eğitim programlarımızın bilgi ve beceri temelinde geliştirildiği ve bunun sonuç vermeye başladığı şeklinde yorumlamak yanlış olmaz. İlaveten, gerçekleştirilecek yeni müfredat çalışmalarının bu odaktan kopmadan yürütülmesinin büyük önem arz ettiğini görmek gerekiyor.
PISA 2022 sonuçları, Türk öğrencilerin performanslarının, ölçülen üç alanda da sosyoekonomik durumdan etkilenme düzeyinin OECD ülkelerine göre daha az olduğunu ortaya koydu. Bu sonuç, ülkemiz eğitim politikalarının sosyoekonomik farklılıkların eğitim süreçlerinde ortadan kaldırılabilme yolunda olduğunu gösteren anlamlı bir bulgu olarak yorumlanabilir. Aynı şekilde okul yöneticileri ve öğretmenlerin, dezavantajlı gruplara yönelik rehberlik çalışmalarına ve akademik destek programlarına yeniden öncelik vermesi gerektiğine ilişkin güçlü bir sinyal olarak da algılanabilir.
Araştırmalar, akademik başarıyı etkileyen en önemli faktörlerin başında “okuduğunu anlama” becerisinin geldiğini göstermekte. Bu nokta, çocukların okuduğunu anlama becerisinin geliştirilmesi için dünyaya gözlerini açtıkları andan itibaren ailelerin onlara özel ilgi göstermesi gerektiğini söylüyor. PISA 2022 sonuçları, Türkiye’de ailelerin okul faaliyetlerine ve öğrenmeye katılım oranlarının 2018 sonuçlarına göre düştüğünü bildiriyor. Öte yandan, eğitim süreçlerine ebeveyn katılımının arttığı ülkelerde matematik okuryazarlığında daha iyi performansların ortaya çıktığı vurgulanmakta. Ailelerin katılmadığı bir planlamada başarıya ulaşılamayacağının farkında olarak aileler, mutlaka okuma etkinlikleri planlamalı, ev okuma saatleri düzenlemeli, böylelikle öğrencilerin zihinsel ve sosyal gelişimini desteklemeli. Türkiye’de kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre; sosyoekonomik avantajlı olan öğrencilerin dezavantajlı öğrencilere göre; avantajlı okullardaki öğrencilerin de dezavantajlı okullardaki öğrencilere göre ailelerinden daha çok destek gördüğü, PISA 2022 sonuçları arasında çarpıcı nitelikte paylaşılmakta. Aile destek algısında öğrencilerin çeşitli demografik özelliklerine göre oluşan bu farklılığın kapanmasını sağlamak için geliştirilecek aile eğitim programları, ulusal düzeydeki yöneticiler için acil kodlu önlem alanlarına alınabilir.
Eğitim personeli gücümüzün farkında olarak okuduğunu anlama becerisinin geliştirilmesinde öğretmenlere ve okul yöneticilerine de önemli görevler düşmekte. Öğretmenlerimizin, her bir derste okuma becerilerini odağa alan etkinliklere yönelmesi, her öğrenci için günlük okuma planının düzenlenmesi, okuduğunu anlama becerisinin değerlendirilmesinin ölçme ve değerlendirme süreçlerinin bir teması haline getirilmesi PISA’yı yeniden düşünmek için önemli bir başlangıç noktası olabilir. Elbette ki zedeleyici, kompleksli ve özgüven yoksunu bir anlayıştan uzak ve bu becerileri ahlaki ve kültürel çerçevedeki beceri gelişimine yönelik ihtiyaçlarla ilişkilendirir bir şekilde!
Prof. Dr. Hakan AYDIN